ne merhamet dileniriz ne de
mucize;
(ama budalalığımızı ve kayıplarımızı
gözden geçirirken daha az sinek olsa keşke!)
bir puro yakıyorum, arkama yaslanıp
ölü dostları, ölü günleri, ölü aşkları
anımsıyorum;
o kadar çok şey ıskaladı ki çoğumuzu,
gençleri özellikle, çünkü onlar
başlangıcı kaybetmişler
ve devam etmek zorundalar;
ama tuhaf değil mi, şu
anda tek düşünebildiğim
salatalıklar, portakallar, hurdalıklar,
eski Lincoln Heights cezaevi ve bizi
neredeyse uçurum kenarına getiren aşklar.
yüz hatları silinmiş,
aşk yatakları unutulmuş.
zihin müşfiktir: sadece önemli
şeyleri hatırlar:
salatalıklar
portakallar
hurdalıklar
cezaevleri.
bir sinek öldürdüm,
o minik hayat parçası
ölü şimdi ölü aşk misali.
cezaevinin o kocaman koğuşunda
yüzden fazla mahkum olurdu,
bir çok kez yattım o
koğuşta.
yerde uyurdun,
işemeye gidenler yüzüne basardı.
sigara sıkıntısı hep vardı.
gecenin bir saatinde adlar okunurdu
(kefaletle salınan bir kaç talihli),
ama senin ki asla.
ne merhamet dilendik ne de
mucize,
şimdi de
dilenmiyoruz;
ödedik bedelini tuttuğumuz yolun, gülün
isterseniz, yürünecek tek yoldu o.
ve aşk iki kez geldiğinde
ve iki kez yalan söylediğinde karar verdik,
böylesi adilaneydi,
bize ve aşkın kendisine.
ne merhamet dileniriz ne de
mucize;
yaşayacağız,
öleceğiz, sinek
öldüreceğiz, boks maçlarına
ve hipodroma gideceğiz, hayatımızı
sırf talih ve yetenekle sürdüreceğiz,
yalnızlığı ezberleyecek kadar.
yalnız uyuyamıyorsan
uykundan ağzından çıkan sözcüklere
dikkat et
ve
ne merhamet dilen ne de
mucize;
ve unutma;
zaman harcamak içindir,
aşk başarısızlığa mahkum
ölüm ise yararsızdır.
- ( Kimse Bilmez Ne Çektiğimi ; S: 154/155/156 )