denge Santa Monica kayalıklarını tırmanan
salyangozlarda;
talih Western Bulvarı'nda yürüyüp
mesaj salonundaki kızlardan
birinin sana, "selam, Tatlım!" diye seslenmesinde,
mucize 55 yaşında sana aşık beş kadın
olmasında,
ve erdem senin onlardan sadece birini
sevebilmende.
armağan senden daha sevecen
bir kızım olmasında, kahkahası seninkinden
daha zarif.
uysallık 67 model mavi bir Volks'u sokaklarda
bir yeni yetme gibi sürebilmekte, radyoda
The Host Who Loves You Most, güneşi hissederek,
trafiğin içinden sıyrılarak
ölülerin tepesini attırırken
motorun sağlam homurtusunu
dinlemek.
lütuf rock müzik, senfonik müzik,
caz dinleyebilmekte...
özgün enerjinin coşkusunu
içeren her hangi bir şey.
ve geri dönen matematik
derin mavi bir bunalımdır
giyotin duvarlarının arasında
kendi içine dümdüz yatmış sen-
telefonun sesine öfkeli
ya da geçen birinin ayak seslerine;
ve diğer matematik:
ardından gelen mutlak yükseliş
Tako büfelerinin önündeki
banklarda oturan çocukları
guru gibi gösteren,
süpermarkette kasa bandında
bekleyen kızları
Marilyn gibi
Zsa Zsa gibi
Harvard sevgilisini haklamadan önce
Jackie gibi,
lisede bütün erkek çocukların
eve kadar izledikleri
kız gibi
gösteren.
ve ölümün dışında bir şeye inanmanı
sağlayan yalınlık
Sandy Hawley'in formsuz atlarla
Hollywood Park hipodromunda beş
koşuyu kazanması,
hiçbiri favori değil,
ya da fazlasıyla dar bir sokakta
karşından gelen bir arabanın
kenara çekip yol vermesi gibi
ya da eski boksör Havalı Jack'in
bütün servetini
partilere
kadınlara ve
parazitlere
yedirdikten sonra
ayakkabı boyaması gibi,
bir şarkı mırıldanırken deriye
üfleyip
bezle cilalayarak
şöyle diyor:
"boş ver. bir süre
zirvedeydim. bu ötekinden
iyidir."
çok buruk davranıyorum bazen
ama tadı genellikle
tatlıydı, sadece bunu söylemeye
korktum. kadının sana, "beni
sevdiğini söyle," demesi ve
söyleyememen gibi.
ben hiç mavi Volks'umda
sırıtarak ve güneş gözlüğüm olmaksızın
sarı ışıkta geçip
dosdoğru güneşe sürerken görürseniz
trapez sanatçılarını
büyük purolar içen cücelerini
kırklı yılların başında Rus kışlarını
bir kese kağıdı dolusu Polonya toprağıyla Chopin'in
ya da bana fazladan bir fincan kahve getiren
ve bunu yaparken bana gülüyormuş izlenimi uyandıran
garson kızı düşünerek
çılgın bir yaşamın
öğle sonrasına hapsolmuş olacağım.
en iyilerinizden
sandığınızdan daha çok hoşlanıyorum
diğerleri sayılmaz
parmakları ve başları olmasının dışında
ve bazılarının gözleri
ve çoğunun bacakları var
ve hepsinin
iyi ve kötü düşleri
ve almaları gereken uzun yolları.
denge her yerde ve işliyor
ve makineliler ve kurbağalar
ve çalılar
size böyle olduğunu
söyleyeceklerdir.
- ( Aşk S: 79 / 80 / 81 / 82 )
24 Ağustos 2018 Cuma
BÜTÜN SEVGİM ONA AKIYOR ( A.M. İÇİN )
Papa'ya karşı zekice tasarlanmış tartışmalarla donanmış olarak
elektrik yoksunu insanların arasından geçiyorum
ölümüm ve yaşamım için bir neden aramak üzere;
gün sevenler için harikulade bir gün-
benim gibi
geceyi bekleyenler için
gün boktur ve bok
lağıma yaraşır,
ve küçük bir kafenin kapısını açıyorum
ve lacivert elbiseli garson kız
onu sipariş etmişim gibi bana doğru geliyor.
"3 sülün bacağı," diyorum ona,
"bir tavuk sırtı ve iki şişe iyi Fransız
şarabı."
gidiyor
lacivert elbisesinin içinde seğirerek
ve bütün sevgim ona akıyor
ama olacak iş değil,
oturup bitkileri seyrediyorum
ve bitkilere, zihnimle,
beni sevemez misiniz?
diye soruyorum.
burada bir şey gerçekleşemez mi?
kaldırımlar hep kaldırım olmak zorunda mı? generaller
düşlerinde gülmeye devam etmek zorunda mı,
hiçbir şeyin doğru olmaması
sürekli devam etmek zorunda mı?
soluma bakıyorum ve burnunu karıştıran bir adam görüyorum
sümüğünü iskemlenin altına
yapıştırıyor; içimden, işte
gerçeğin, ve işte sevgin,
diye geçiriyorum:
cehennemin gelip
seni tükürüğe boğduğu
sıcak gecelerde sertleşen
sümük.
bitkiler, diyorum, yapamaz mısınız?
fil yaprağından bir parça koparıyorum
ve bütün tavan yarılıyor
cennet bir merdiven aşağıda,
"hepsi bu kadar mı efendim?"
diyor garson kız, "evet, teşekkür ederim, bu
yeterli."
- ( Aşk S: 37 / 38 )
elektrik yoksunu insanların arasından geçiyorum
ölümüm ve yaşamım için bir neden aramak üzere;
gün sevenler için harikulade bir gün-
benim gibi
geceyi bekleyenler için
gün boktur ve bok
lağıma yaraşır,
ve küçük bir kafenin kapısını açıyorum
ve lacivert elbiseli garson kız
onu sipariş etmişim gibi bana doğru geliyor.
"3 sülün bacağı," diyorum ona,
"bir tavuk sırtı ve iki şişe iyi Fransız
şarabı."
gidiyor
lacivert elbisesinin içinde seğirerek
ve bütün sevgim ona akıyor
ama olacak iş değil,
oturup bitkileri seyrediyorum
ve bitkilere, zihnimle,
beni sevemez misiniz?
diye soruyorum.
burada bir şey gerçekleşemez mi?
kaldırımlar hep kaldırım olmak zorunda mı? generaller
düşlerinde gülmeye devam etmek zorunda mı,
hiçbir şeyin doğru olmaması
sürekli devam etmek zorunda mı?
soluma bakıyorum ve burnunu karıştıran bir adam görüyorum
sümüğünü iskemlenin altına
yapıştırıyor; içimden, işte
gerçeğin, ve işte sevgin,
diye geçiriyorum:
cehennemin gelip
seni tükürüğe boğduğu
sıcak gecelerde sertleşen
sümük.
bitkiler, diyorum, yapamaz mısınız?
fil yaprağından bir parça koparıyorum
ve bütün tavan yarılıyor
cennet bir merdiven aşağıda,
"hepsi bu kadar mı efendim?"
diyor garson kız, "evet, teşekkür ederim, bu
yeterli."
- ( Aşk S: 37 / 38 )
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)