4 Eylül 2017 Pazartesi

HAVA KAPALI

İspanyollar biliyorlardı cevabı, Yunanlılar
da, ama
siğil içindeki babaannemin
kafası karışıktı.

Galileo tahmin etmenin ötesine geçti, peki ya
Salisbury?

kıyametin parlaklığı herkesin
pisliğidir
eşeklerden ve develerden hala
faydalanırken.

Cleopatra bayılırdı herhalde
Kanada pastırmasına ve
kimse söz etmiyor
Roma tepelerinden.

falsolu top falsoyu alıyor
ve en fazla stoğu yapılan dondurma
vanilyadır.

600.000 insan öldü Leningrad
kuşatmasında
ve işte Shostakovich'in Yedinci
Senfonisi.

bu gece silah sesleri geldi
dışarıdan
ve ben oturup yağlı parmaklarımla
alnımı ovdum.

saraylar, saraylar,
ve pencereleri iğrenç
kara okyanuslar.

iki nokta arasındaki en kısa
mesafe
çekilmezdir
genellikle.

kim soktu elmayı
domuzun
ağzına?
gözlerini çıkarıp
kim pişirdi onu
böyle?
Cassiodurus mu?
Cato mu?

Mayıs pilotları
gömülü kemik köpekleri
lokum gibi öpüşler
sesin ödlek sahtekarlığı
ayaktaki
raptiye.

Virgina sülün gibi.
Madalaine döndü.
Tina kendini cine verdi.
Becky telefonda.
cevap
verme.

dolapta görüyorum seni.
karanlıkta görüyorum.
ölü görüyorum.
Santa Monica kara yolunda giden
bir kamyonetin arkasında
görüyorum.

yağmurda olunacak en iyi yer
yağmurun altıdır,
sabahın bir buçuğunda
yağmurun altında bir çiftlik evine doğru
yürüyorsun,
üst pencerelerden birinde tek bir ışık
var.
ışıklar söner.
bir köpek havlar.

düşün tahlilini
en iyi gören
yapar.
salyangoz yuvasına doğru sürünür.
battaniyenin altındaki ayak parmakları
dünyanın en güzel manzaralarından
biridir.

donmuş ateştir
tahta.

elim elimdir.
elim elindir.

cesaretin
lacivert
dalgası.

Turgenev
Turgenev

bulutlar bana doğru
ilerliyor.

güvercin
adımı
söyler.



- ( Gülün Gölgesinde ; S: 132 / 133 / 134 / 135  )

GENÇTİM NEW ORLEANS'DA

açlıktan ölüyor, zamanımı barlarda geçiriyordum,
ve yürüyordum geceleri,
saatlerce,
ayışığı yapaymış gibi gelirdi
bana, öyleydi belki de,
ve Fransız Kesimi'nde geçen faytonları
seyrederdim, üstü açık arabada
herkes dimdik, zenci sürücü ve
arkada bir kadınla bir erkek,
genellikle genç ve beyaz.
ben beyazdım hep.
ve dünyanın beni mest ettiği
söylenemezdi.
gizlenecek bir yerdi
New Orleans.
hayatımı rahatsız edilmeden
boşa harcayabilirdim
sıçanları saymazsak.
küçük ve karanlık odamdaki
sıçanlar hiç memnun kalmazlardı
odayı benimle paylaşmaktan.
iri ve korkusuzdular
göz kırpmayan
bir ölümden söz ederdi
bana diktikleri
gözleri.

kadınlar menzilimin dışındaydılar.
bir zavallı görüyorlardı
bana baktıklarında.
benden biraz daha yaşlı
bir garson vardı, kahvemi
getirdiğinde hafifçe gülümser,
masamda oyalanırdı.
bu bana yeterdi, yeter de
artardı.

o kentle ilgili bir şey
vardı ama: başkalarının
bu kadar ihtiyaç duyduğu
şeylere bu kadar kayıtsız olduğum
için suçlu hissettirmedi
kendimi bana.
rahat bıraktı.

ışıkları söndürür
yatağıma otururdum ve
dışarıdaki sesleri dinleyerek
şişemi kaldırır
üzümün sıcaklığının içime teneffüs
etmesine izin verirken
sıçanları yeğlerdim
insanlara.

kaybolmak,
delirmek,
o kadar da kötü
değildir
öyleysen:
kayıtsız.

New Orleans bu fırsatı tanıdı
bana.
kimse adımla seslenmedi
bana orada.
telefon yoktu,
iş yoktu,
hiçbir şey
yoktu.

ben
fareler
ve gençliğim,
bir zamanlar
hiçliğin içinde bile
yapılacak değil
sadece bilinecek bir şeyin
kutlanışı olduğunu
biliyordum.


- ( Gülün Gölgesinde ; S: 124/ 125 / 126  )