rutubetli saatlerde isteksiz varsayımlar, babanın
gölgesinde hapsolmuş.
kafe kaldrımları kasvet verici
gündüzleri.
kedim bana bakıyor ve ne olduğumdan
emin değil, bende onun hakkında aynı
hissi taşıyor olmaktan
memnunum...
ve yazarların hiçbiri kalıcı olamadı.
bazen tuhaf bir pınar akar
bir yerlerde.
bazen
akmaz...
ilkokul beni bekleyen cehennemin ilk
habercisiydi:
annem babam denli korkunç başka
insanlarla tanışma.
aklımın köşesinden
geçmezdi...
Askerlik dersinden Silah Komutları yarışmasını
kazandığımda
umurumda bile değildi
kazanmak.
hiçbir şey fazla ilgimi çekmiyordu, kız peşinde
koşmak bile: sarfettiğin çabaya
değmiyordu.
geceleri uyumadan önce ne yapacağımı
düşünürdüm, ne olacağımı:
banka soyguncusu, ayyaş, dilenci,
geri zekalı, vasıfsız işçi.
geri zekalı ve vasıfsız işçide karar kıldım, diğer seçeneklerden
çok daha kolay görünmüştü.
açlıktan ölmek üzere olmanın en iyi yanı
sonunda yediğin zaman
son derece harikulade, leziz ve
sihirli bir şey olması.
hayatları boyunca günde üç öğünü
sektirmeyenler
yemek yemenin ne olduğunu
gerçekten bilemezler...
yazarlara dönersek: çoğunun birlikte
yüzdüklerini öğrendim.
okullar, vakıflar, burslar,
teoriler.
gruplar halinde toplanıp
kapışıyorlardı.
siyaseti vardı edebiyatın.
oyunlar oynanıyor
kinler besleniyordu.
oysa yazarlığın çok yalnız bir meslek
olduğunu düşünürdüm.
hala da öyle olduğunu düşünüyorum...
hayvanların
Cennet ya da Cehennem
kaygıları yoktur.
benim
de.
belki bu yüzden iyi
anlaşıyoruz...
yalnız insanlar ziyaretime geldiklerinde
çok geçmeden
başkalarının onları neden yalnız bıraktıklarını
anlıyorum.
ve benim nimet duygusu ile
karşılaşacağım şey
onlar için
dehşet...
zavallı Celine.
tek kitap yazdı.
diğerlerini unutun.
Voyage au bout de la nuit.
kitabı bitirdiğinde
o da bitmişti.
asla eskisi gibi olamadı
bir seksekti ondan sonra
bir saklambaç
ihtimal sisinde oynanan
dokuz kuka...
çok tuhaf bir ülke
Amerika Birleşik Devletleri: 1970 yılında
doruğa çıktı
ve ondan sonra her yıl için
üç yıl geriye gitti,
şu anda
1989'da,
aslında
1930'dayız.
korku gösterisi seyretmek için
sinemaya gitmek
gerekmez.
yazılarımı postaladığım postanenin
yakınında bir akıl hastanesi var.
arabamı asla postanenin önüne park etmem,
akıl hastanesinin önüne park edip
yürürüm.
hastanenin önünden geçerim.
daha az deli olanların
balkona çıkmasına izin
verirler.
güvercinler gibi otururlar
orada.
kardeşlik bağ var
aramızda.
ama onlarla oturmam.
postaneye gidip zarflarımı
ekspres kutusuna atarım.
ne yaptığını bilen biri olduğum
varsayılıyor.
dönüşte
hem bakarım onlara
hem bakmam.
arabama binip
gazlarım.
araba kullanmama izin
var.
evime kadar sürerim
arabamı.
aklımdan
ben ne yapıyorum? diye geçirerek
garaja girerim.
arabamdan inerim
ve beş kedimden biri
yanıma gelir, çok güzel
bir herif.
uzanıp dokunurum
ona.
keyfim yerine gelir.
ne olmam gerekiyorsa
oyum.
- ( Kapalı Bir Kapıdır Cehennem ; S: 159 / 160 / 161 / 162 / 163 / 164 )
)
15 Ocak 2017 Pazar
8 Ocak 2017 Pazar
KIVILCIM
çalışan bir ceset olarak onlara verdiğim yıllara,
saatlere, dakikalara hep içerlerdim, başımı ağrıtırdı,
içimi ağrıtırdı -yıllarımın
bu şekilde katledilmesini anlayamıyordum
ama mesai arkadaşlarım
hiç şikayet etmiyorlardı, bazıları çok memnun
görünüyorlardı hatta, ve onları öyle görmek yaptığım
iş kadar aptal ve deli kılıyordu beni.
işçiler boyun eğiyorlardı.
iş öyle balyozluyordu ki onları
düşünemiyorlardı, kelepçenip
fırlatılmışlardı.
intiharı düşündüm.
boş saatlerimde bir başıma içtim.
olabilecek en kötü kadın türü ile
birlikte oldum, işin öldüremediğini
onlar öldürdüler.
biliyordum öldüğümü.
içimde bir ses, hadi, öl, uyu, onlar
gibi ol, kabullen
dedi.
sonra içimde bir başka ses, hayır, minicik bir
parça sakla,
dedi.
fazla büyük olması gerekmez, bir kıvılcım.
bir kıvılcım orman
yakar.
bir kıvılcım yeter.
sakla.
sanırım sakladım.
iyi ki saklamışım.
ne şans
ama.
- ( Kapalı Bir Kapıdır Cehennem ; S: 151 / 152 )
saatlere, dakikalara hep içerlerdim, başımı ağrıtırdı,
içimi ağrıtırdı -yıllarımın
bu şekilde katledilmesini anlayamıyordum
ama mesai arkadaşlarım
hiç şikayet etmiyorlardı, bazıları çok memnun
görünüyorlardı hatta, ve onları öyle görmek yaptığım
iş kadar aptal ve deli kılıyordu beni.
işçiler boyun eğiyorlardı.
iş öyle balyozluyordu ki onları
düşünemiyorlardı, kelepçenip
fırlatılmışlardı.
intiharı düşündüm.
boş saatlerimde bir başıma içtim.
olabilecek en kötü kadın türü ile
birlikte oldum, işin öldüremediğini
onlar öldürdüler.
biliyordum öldüğümü.
içimde bir ses, hadi, öl, uyu, onlar
gibi ol, kabullen
dedi.
sonra içimde bir başka ses, hayır, minicik bir
parça sakla,
dedi.
fazla büyük olması gerekmez, bir kıvılcım.
bir kıvılcım orman
yakar.
bir kıvılcım yeter.
sakla.
sanırım sakladım.
iyi ki saklamışım.
ne şans
ama.
- ( Kapalı Bir Kapıdır Cehennem ; S: 151 / 152 )
İLK NEFESLE PARAMPARÇA
tırabzan parıldarken
erken sabah güneşinde
tükeniyor günler
düşlerimizde bile
rahat yok.
kırık anları yapıştırmaktan
başka bir şey gelmiyor
elden.
varolmak bile
bir zaferse
şüphe edilmez
talihin inceldiğinden
ölüme götüren
ince bir kan sızıntısından daha ince.
hüzünlü bir şarkıdır hayat:
çok fazla ses
duyduk
çok fazla yüz
çok fazla vücut
gördük
ve en kötüleri yüzlerdi:
kimsenin anlayamadığı iğrenç
bir şaka.
barbarca, manasız günlerin birikimi
kafatasında;
kuru bir portakaldır
gerçek.
plan yok
çıkış yok
tanrısallık yok
mutluluğun serçesi
yok.
hiçbir şeyle kıyaslayamayız
hayatı -kasvet
basar.
göreceli olarak,
cesaretten yana sıkıntımız
olmadı
ama, en iyi zamanlarda bile
olasılıklar düşük,
daha da kötüsü
sabitti.
ve daha da kötüsü:
biz hayatı boşa harcamamış
hayat bizim üstümüze boşa
harcanmıştı:
ışığa ve karanlığa
hapsolmuş
çıkarız
Rahim'den
yakalanmış ve uyuşmuş
ılıman kuşakta yalnız
aptal ıstırabımızda
şimdi
tırabzan parlarken
erken sabah güneşinde
tükeniyor günler
- ( Kapalı Bir Kapıdır Cehennem ; S: 144 / 145 / 146 )
erken sabah güneşinde
tükeniyor günler
düşlerimizde bile
rahat yok.
kırık anları yapıştırmaktan
başka bir şey gelmiyor
elden.
varolmak bile
bir zaferse
şüphe edilmez
talihin inceldiğinden
ölüme götüren
ince bir kan sızıntısından daha ince.
hüzünlü bir şarkıdır hayat:
çok fazla ses
duyduk
çok fazla yüz
çok fazla vücut
gördük
ve en kötüleri yüzlerdi:
kimsenin anlayamadığı iğrenç
bir şaka.
barbarca, manasız günlerin birikimi
kafatasında;
kuru bir portakaldır
gerçek.
plan yok
çıkış yok
tanrısallık yok
mutluluğun serçesi
yok.
hiçbir şeyle kıyaslayamayız
hayatı -kasvet
basar.
göreceli olarak,
cesaretten yana sıkıntımız
olmadı
ama, en iyi zamanlarda bile
olasılıklar düşük,
daha da kötüsü
sabitti.
ve daha da kötüsü:
biz hayatı boşa harcamamış
hayat bizim üstümüze boşa
harcanmıştı:
ışığa ve karanlığa
hapsolmuş
çıkarız
Rahim'den
yakalanmış ve uyuşmuş
ılıman kuşakta yalnız
aptal ıstırabımızda
şimdi
tırabzan parlarken
erken sabah güneşinde
tükeniyor günler
- ( Kapalı Bir Kapıdır Cehennem ; S: 144 / 145 / 146 )
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)