genç, salak, yoksul ve çirkin
olmanın hayatı daha çekici kıldığı söylenemez.
tek başına duvarları inceleyerek
geçirilen bütün o akşamlar,
sigarasız,
yemeksiz,
(önce benim maaşımı içerdik göz açıp kapayıncaya kadar)
o her zaman terk etmeye hazırdı sanki,
bir sonraki aşamaya geçmeye,
ama beni kendi üniversitesinden mezun etmek zorundaydı
önce-
(mastır ve doktora da yaptırdı bana
bu arada)
ve her seferinde dönerdi,
takılacak bir yere ihtiyacı vardı
dediğine göre,
giysilerini asabileceği bir yere.
benim komik olduğumu iddia ederdi,
onu güldürdüğümü,
ama ben komik olmaya
çalışmazdım.
harikulade bacakları vardı ve
zekiydi ama hiçbir şey
umurunda değildi,
benim bütün öfkem ve mizahım ve
deliliğim fazla eğlendirmiyordu onu: bana ait
bir kaba güldürüde onun için oynayan hüzünlü bir kuklaydım
sanki.
birkaç kez beni terk ettikten sonra evde birkaç gün
yetecek kadar ucuz şarap ve sigara bırakmıştı,
radyoyu dinleyip duvarları seyrederken
onu neredeyse unutacak kadar sarhoş olmayı başarırdım
ama dönerdi bir kez
daha.
hiçbir kadın
kendimi o akşamlarda
hissettiğim kadar kötü hissetmeme
neden olmamıştı,
işten eve üç kilometrelik yolu kat etmek,
patikaya girip
pencereden bakmak
ve jaluzinin karanlık olduğunu görmek.
lanetlilerin ve yararsızların ıstırabını öğretti
o bana.
bir erkek iyi bir kadına ihtiyaç duyar, iyi talihe, iyi
havaya, iyi dostlara, ama
o benim için sürpriz bir at gibiydi
ve soğuk zamanlardı, sürpriz at bir türlü
sürprizini yapmadı.
tanıdıktan beş kış sonra
gömdüm onu,
son üç yılda da çok seyrek görmüştüm.
sadece dört kişiydik mezarının başında:
rahip
ev sahibesi
oğlu ve ben.
patikadan yürüyüp boş yere
jaluzinin ardında bir ışık aradığım
o günleri ve onu düzen
ama sonunda orada olmayan
bütün erkekleri anımsarken
önemi kalmamıştı artık.
evet, onu seven erkeklerden
sadece biri vardı
orada: " süper marketten çılgın
depocu sevgilim," derdi bana.
- ( Kaybedenin Önde Gideni S: 33 / 34 / 35 )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder